Pandora’nın Kutusu Açılsın

Yoga ve Mandala Eğitmeni

Ferdiye  Yurdakul

İntihar, bir canlının, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak kendisinin ölümüne yol açacak bir eylemde olmasıdır.

 

Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisiyle kendi hayatına son vermesidir.

 

Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, zihinsel hastalıklar, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi zihinsel hastalıklar, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır.

 

Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hali olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.

 

İntihar düşüncesi, genellikle insanın başa çıkamayacağından daha ağır bir duygusal acıdan kaynaklanır.

 

Bu dönem içerisinde yaşanan tüm felaketlerden hepimiz yorulduk. Dünyanın nerdeyse her yerinde bir şeyler olağandışı gidiyor. Bunları bazen haberlerden, bazen gazetelerden ya da bizzat yaşayarak, yaşayanları dinleyerek ve de onları anlamaya çalışarak öğreniyoruz. Peki, bu dönemde kaç kişi sağlıklı düşünebiliyor? Kaç kişi yaşamın güzelliğini göz ardı etmeden şahane saatler yaşamaya çalışıyor? Kaç kişi her şeyin bittiğini düşünüp de kendi yaşamına son vermeyi aklından birazcık olsun geçiriyor?

 

“Pandora’nın Kutusu Açıldı.”

 

“Pandora’nın kutusunu açma!” gibi söylemler, günlük yaşamımızda karşımıza sıkça çıkıyor.

 

Deyimin öyküsü, eski Yunan Mitolojisine dayanır. Bu konuda birkaç farklı mitolojik öykünün olduğunu pek tabii ki biliyoruz.

 

Pandora’nın kutusunu açmak deyimi, yapılmasıyla beklenmedik birçok yeni problemin ortaya çıkmasına sebep olan eylem ve olayları ifade etmek için kullanılıyor.

 

Pandora’nın Kutusu, Antik Yunan efsanelerinde geçen ve içinde kötülüklerin bulunduğuna inanılan sihirli bir kutu.

 

Efsaneye göre Prometheus, Tanrı Zeus’tan gizlice ateşi çalmış ve insanlığa vermiştir. Bu duruma çok öfkelenen Zeus, Prometheus’u o zamanlar kimsenin yaşamadığı Kafkas Dağlarında zincire vurdurur. Yanına da bir kartal bırakır. Bu kartal, her gün Prometheus’un ciğerini yer ve her seferinde Prometheus’un ciğeri tekrar oluşur. Bu şekilde, Prometheus’a işkence edilir.

 

Prometheus, Herkül tarafından kurtarılır. Zeus, bu duruma bir şey demez; ancak zincir halkalarının Prometheus’un ayağında kalmasını sağlar. Böylece Prometheus, sonsuza kadar cezalandırılmış olur.

 

Zeus, insanlardan da intikam almak istemektedir. Bu yüzden, Hephaistos’a emir vererek balçıktan bir kadın figürü yapmasını ister ve ardından Pandora’yı yaratır.

 

Pandora, Antik Yunan’da ilk kadın olarak kabul edilir (İslamiyet ve Hristiyanlıkta geçen Havva gibi ).

 

Zeus, Tanrıçalar gibi güzel olan Pandora’yı, Prometheus’un ikizi olan Epimetheus‘a bir kutuyla / küple gönderir.

 

Kapıyı çalan Pandora’nın güzelliğinden büyülenmiş olan Epimetheus, onu evine alır ve ertesi gün onunla evlenir. Söz konusu kutuyu / küpü açmasını Pandora’nın kulağına fısıldayan Zeus’un, artık insanlıktan intikam alma zamanı gelmiştir.

 

Zeus sayesinde kutuyu / küpü ( Pandora’nın kutusunu ) açan Pandora, insanlık arasında mutsuzluğu salıvermiştir. Böylece kötülükler, dünyaya ve insanlığa yayılmıştır.

İntiharın Eşiğine Gelmek

 

Yaşanılan kötülüklerin ardından psikolojik olarak ne kadar sağlıklı kalabiliyoruz ve de tüm bu kötülüklerin içinde kendimizi Dünyamızın neresinde görüyoruz? Dünya, bize neler, vaat ediyor ya da bizden yavaş yavaş neleri götürüyor? Kaç kişi yaşamın güzelliğini göz ardı etmeden şahane saatler yaşamaya çalışıyor? Kaç kişi her şeyin bittiğini düşünüp de kendi yaşamına son vermeyi birazcık bile olsa aklından geçiriyor?

 

Kendi yaşamına son vermek istemek duygusunu ortaya çıkaran birçok neden vardır. Bu nedenler, bireyin yaşam ortamına göre ve de doğumuyla birlikte getirmiş olduğu genetik yapıya göre değişmekte.

 

Bazen, duyduklarımız, yaşadıklarımız karşısında şok etkisini yaşıyoruz. Nasıl mı? Düşünün ki aileniz içerisinde ansızın bu tarz bir vaka olduğunu duydunuz ya da bizzat şahit oldunuz.

 

O an ki duygu durumunuzla psikoloji yapınızın bu gerçekleşen yepyeni olayı kaldırıp kaldıramayacağınızı tartın zihninizde. Sizinle ilgili ya da ilgisiz olan bu olayı duymaya / görmeye ne kadar hazırdınız?

 

Bazen, yaşımız kaç olursa olsun, çevremizde gerçekleşen ve bizde derin izler bırakan olaylara hiçbir zaman hazır olamayız.

 

Neden mi? Çünkü, bu tür olayların artçıları çok ağır olmakta. Bireyin yaşamını bizzat etkilemekte. Bu noktada, olayı gerçekleştirenle olayı dolaylı olarak yaşayan birey arasında bence çok da fark yoktur.

 

Tabii ki olayın yıkıcılığı anlamında düşünürsek birtakım farklılıklar olacaktır. Fakat, her iki taraf da bir şekilde etkilenmiş ve de ömür boyu sürecek farklı bir yola girecektir.

 

***Yaşanılanlar ne olursa olsun yaşamı deneyimlemek, güzel. Sevmenin, değer bulmanın, kötülüklerin içinden bir nilüfer çiçeği (lotus) gibi doğup iyiliklere, güzelliklere doğru büyüyebilmenin onurunu, keyfini duyumsamanın tadına varalım!

 

İntihar Riskini Önleme Yaklaşımları

 

İntihara eğilimi olan kişiler arasında iyi bir sosyal desteğe sahip olunması, evli olunması, sorumluluğunda bir çocuk (özellikle iki yaşından küçük) olması, dini inancı intiharı yasaklıyor olması, depresyon ve madde bağımlılığının olmaması, tıbbi desteğe yakın olunması ve bunu kullanabilmesi, bir yakınıyla ya da bakıcısıyla iyi ilişkiler içinde olunması, duygu durumunun dengede tutulabilmesi…

 

İntihara eğilim açısından koruyucu faktörlerdir. Başka bir önemli konu, umutsuzluk…

 

Umutsuzluğun intiharın önemli bir belirleyicisi olduğunun anlaşılması intiharı tanıma, fark etme ve tedavi etme açısından yararlıdır.

 

Tedavide görünüşteki tüm olumsuz beklentilere, var olduğu sezilen en şiddetli umutsuzluklara karşı olumlu beklentileri de araştırmak, umudun hangi nesnelere bağlandığını bulmak ve bunları uygulamak gerekir.

 

Tüm Bunlara Şahit Olmak

 

Çocukluğumda, bizzat şahit olduğum yaşama son verme girişimleri; üniversite yıllarımda birlikte vakit geçirdiğim arkadaşımın yanımdayken bu tarz bir girişimi; yıllar öncesinde sevdiğim, yaşamımın bir kısmını paylaştığım ve de halen görüştüğüm insanın duygu durumunun alt üst olması ve umutsuzluğun içine düşüp de yaşamına son vermek istemesi; yakın geçmişte kendimin içine düştüğüm buhran ve yaşamak konusunda duyduğum endişeli anları düşünecek olursam;  bu konuda birçok deneyime sahip olduğumu ve de anlatacak fazlaca anım olduğunu söyleyebilirim.

 

Bireyin bizzat bu duygunun içine düşmesi, bu duygunun nasıl güçlü bir etkiye sahip olduğunu bizlere yine duygunun kendisi idrak ettiriyor.

 

“Bu tarz düşünceler, yaşamıma giremez.” demektense; “İnsanım, her duygu bana da uğrayabilir. Önemli olan, onunla bir müddet kalmak, o duyguyu kabullenmek ve de yaşamıma almak isteyip istememe konusunda kafa yormam gerekiyor.” demek, daha doğru olacaktır.

 

Duyumsanan duygunun gelip geçeceğini bilip de ona göre hareket etmek, yaşamanın paha biçilemez değerde olduğunu anlamak, zamanın yaşanılan olumsuz ortamları çözeceğine dair bir inanca varmak, sanırım insan olduğumuzu ve her şeyi yaşayabileceğimizi; bununla birlikte tüm olumsuzlukları yenebileceğimizi de bizlere anımsatmaktadır.

 

***Kendimize olan sevgimiz arttıkça tahmin edilemez bir yaşama gücüne sahip olacağımızı da unutmayalım!

 

Öyle Anlarımız Var Ki

 

Öyle anlarımız vardır ki o biricik yaşamımız, bizlere acımasız ve çekilmez gelir. Ne yapacağımızı şaşırırız. O durumdan nasıl kurtulacağımızı bilemeyiz; hatta o buhranın içinden hiç çıkamayacağımızı düşünürüz. İnsanız… Böyle anların yaşanılması, çok doğal. Ne olursa olsun, kendimizi nasıl hissedersek hissedelim, yaşamımız değerli ve de bu yaşamın sorumlusu özneyi yaşatmak da bu var olan dünyadaki görevimiz.

 

Robin McLaurin Williams. 21 Temmuz 1951, Chicago doğumlu, Amerikalı komedyen ve oyuncu.

 

Robin Williams, 11 Ağustos 2014 tarihinde Kaliforniya’daki evinde ölü bulunmuştu.

 

Yapılan soruşturmanın sonucunda kendisini asarak intihar ettiği anlaşılmıştır.

 

Williams’ın eşi Susan Schneider, Williams’ın ölümünden bir süre önce parkinson hastalığının ön safhasında olduğunu öğrendiğini ve bu nedenle depresyona girdiğini belirtmişti.

 

Naaşı, 12 Ağustos’ta yakılarak külleri San Francisco Körfezine dökülmüştü.

 

Robin Williams’ın karısı Susan Schneider, yazılı bir açıklama yaparak şöyle demişti: “Bu sabah kocamı ve en iyi arkadaşımı kaybettim. Dünya da en çok sevilen aktörlerden birisini ve mükemmel bir insanı kaybetti. Umarız Robin, hatıralarda ölümüyle değil; milyonlarca insana verdiği sayısız keyifli ve kahkaha dolu anla kalır.”

 

Aktörün mutlaka izlenmesi gereken on filmi: Dead Poets Society – 1989, Awakenings – 1990, The Fisher King – 1991, Mrs. Doubtfire – 1993, Jumanji – 1995, Good Will Hunting – 1997, Good Morning Vietnam – 1987, Patch Adams – 1998, One Hour Photo – 2002, Insomnia – 2002. Ben de bu filmlerin mutlaka izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, Robin’in oynadığı bu filmler, yaşamdan alınmış. Bunları izlerken olaylara hiç de yabancı kalmıyoruz.

 

Kendimizi olayların içinde hissediyor ve bir anda kendimizi çözümler ararken buluyoruz.

 

O, filmde oynarken olayları bizzat yaşıyor ve yaşatıyordu.

 

Filmlerinde yaşamın her yönünü bizlere sunuyor ve de bizleri düşündürürken çoğu zaman da güldürüyordu. Bunun yanında, kültür, dil, din, cinsiyet fark etmeksizin toplumları, insan psikolojisinin o çok derin dünyasına davet ediyordu.

 

Çocukluğum ve gençliğimde; hatta yetişkinliğimde zihnim onun filmleriyle süslendi.

 

Psikolojiyi, insan psikolojisini onun sayesinde çok sevdim, bu alanla ilgilenmek istedim.

 

Tabii ki sonrasında aldığım eğitimlerle insanı az çok yakalamaya çalıştım ve halen de çalışıyorum.

 

Sevgili aktör Robin’in ‘Ölü Ozanlar Derneği’ adlı filmindeki gibi bir öğretmenlik yapıyorum ve böyle olduğum için de kendimi onaylıyorum. Çünkü öğretmen, sadece ders vermekle yükümlü değil; öğrencilerini duygu dünyasına götürmek ve onların bu dünyada düşünceleriyle topluma yararlı birer birey olarak kendilerini yeniden yaratmalarını sağlamakla yükümlüdür.

 

Aslında öğretmenler, toplumun insan mühendisleridir. Ünlü aktörün ölüm haberini duyduğum 2014 Ağustos günü, duygusal anlamda yıkılmıştım.

 

Kendimi, psikolojik anlamda yarım kalmış, tamamlanamayacak biri olarak hissetmiştim. Artık, onun yeni filmleri olmayacaktı. Filmlerini en az onar kez izlemiştim. Halen de izliyorum. Tavsiye de ediyorum.

 

Bu beklenmeyen ölümün ardında, belki de onun insanlığa beyaz ekranla ulaştırdığı sevgi, gülüş, doğru düşünceler vardır. Dönem dönem bizler de maskelerimizi takıp da karşımızdakilere olumlu duygu ve düşünceler aktarmıyor muyuz?

 

8 – 13 YAŞ GRUBU

YOGA PRATİĞİ

 

Giriş Bölümü

 

Çocuğunuzu selamlayın. Onu matının üzerine bağdaş kurmaya ya da rahat ettiği bir oturuşa davet edin. Nasıl olduğunu sorun. Ondan sizinle paylaşmak istediği bir şey varsa anlatabileceğini söyleyerek başlayın. Sonra, ona komutunuzla beşer kez Minik Yogi Nefesi – Tam Yoga Nefesi yaptırın.

 

Isınma

 

Isınma hareketlerini yapmak için çocuğunuzu ayağa kaldırın. Birlikte bir adaya doğru gezintiye çıkacağınızı söyleyin. Teknedeki kürekleri kullanarak adaya gidebileceğinizi de ekleyin. Tekneye binmeden hazırlıklar başlamış oluyor. Biraz ısınma hareketi yapıyorsunuz. Sonrasında da küreklerin başına geçiyorsunuz. Biraz yol alana kadar ısındınız bile.

 

Oyun

 

Teknede adaya doğru ilerlerken kürek çekiyorsunuz (Kayıkçı Hareketi / Eşli Kayıkçı Hareketi).

 

Teknedeyken birden şimşek çakıyor (Yıldırım Hareketi). İkiniz de korkuyorsunuz. Sonrasında, yağmur yağıyor ve ardından gökkuşağı çıkıyor (Gökkuşağı Hareketi).

 

Bir de bakıyorsunuz ki teknede bir yer göllenmiş. Bu suyu tekneden çıkarmak zorunda kalıyorsunuz (El Arabası Hareketi)

 

Sonrasında, varmak istediğiniz adaya geliyorsunuz.

 

Isındıktan sonra yere uzanın, ayaklarınızı kendinize doğru çekin. Ayaklarınıza sarıldıktan sonra sağa sola doğru sallanın. Tekrardan çocuğunuz sizin komutunuzla ayaklarını matın kısa kenarı kadar uzatsın ve kollarını bedeninin iki yanına alsın. Sonrasında, balon nefesini uygulayın.

 

Gelişme Bölümü

 

Ayağa kalkıyorsunuz ve adada yürümeye başlıyorsunuz. Yürüdükçe kumlarda ayak izleriniz ortaya çıkıyor (Öne, Arkaya, Yana Koşu).

 

Koştukça kumlardaki ayak izleriniz, daha çok hoşunuza gidiyor. Yoruldunuz ve biraz durup dinleniyorsunuz (Roket Nefesi).

 

Adada muz ağaçlarını fark ediyorsunuz ve oraya doğru gidiyorsunuz. Muzlara yetişmek için zıplıyorsunuz (Zıplama Hareketi).

 

 Muzların tadına baktıktan sonra yürümeye devam ediyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki karşıda bir şey var (Yel Değirmeni Hareketi). Fark ediyorsunuz ki yel değirmeni, daireler çizerek çalışıyor (Daire Hareketi).

 

Üçgen çatıları olan evler görüyorsunuz.      (Dik Üçgen, Geniş Üçgen, Eşkenar Üçgen Hareketi).

 

Bir evin önünde sallanan sandalyede oturan bir büyükbaba görüyorsunuz (Sandalye Hareketi / Sallanan Sandalye Hareketi / Eşli Sandalye). Sonrasında, yürüyerek tekneye geri dönüyorsunuz.

 

Sonuç Bölümü

 

Çocuğunuzdan matına uzanmasını isteyin. Belli bir süre nefes alıp vermeye devam edin (Balon Nefesi).

 

Kısa bir süre sonra, çocuğunuzu şavasanadan uyandırın ve ona bağdaş kurup oturmasını söyleyin. Ona adanın ne olduğunu ve gittiğiniz adada neler gördüğünü sorun.

 

Cevabını dikkatlice dinleyin.

 

Ona teşekkür edin. Sonra da yoga seansınızı bitirin.

 

Kaynaklar:

https://tarihibilgi.org

https://kelimeler.gen.tr

https://tr.wikipedia.org