Anna Kibalena
Bir zamanlar çok uzak bir adada birkaç ağaç ve pek çok kaya yaşarmış. Bu adadan ne kuş uçarmış ne kervan geçermiş. Yolunu kaybetmiş denizde sürüklenen bir yolcunun yıllar yıllar önce geldiğini, kayalar, büyükbabalarından bir peri masalı gibi dinlermiş. Bazıları inanmazlarmış ama kalıntılar varmış.
İnsan adaya gelince kendine kayalardan güzel bir ev yapmış. Çatısına da ağaçların geniş yapraklarını örtmüş. Çok sıcakta, yağmur yağınca, gece olunca bu küçük eve sığınmış.
Kayalar, onu gece gündüz dikkatle izlemiş. Bazı geceler kayalar onun ağladığını duymuş. Sabah olunca insan yeni başlayan günün iyi geçmesini diler ve dua edermiş.
O, balıkla karnını doyurur, yaptığı havuzda toplanan yağmur suyunu içermiş. Uzun bir süre tek başına yaşamaktan sıkılan insan kendine bir arkadaş yapmış. Kendi boylarında kayadan bir insan heykeliymiş bu. İnsan onunla sohbet etmeye başlamış. Konuşmak insana iyi gelmiş. Kayalardan da olsa bir arkadaş onun için çok değerliymiş. Kayalar her yeni gün insanın daha önce görmedikleri başka ne yapacağını merakla beklemiş. Zamanla görmüşler ki insan her gün aynı şeyleri yapıyormuş.
Sabaha dua ile başlıyor, denizde yüzüyor, adada bir tur yürüyormuş. Öğlende denize dalıp balık yakalıyormuş. Onu temizliyor, pişirip yiyormuş. Sonra heykel arkadaşıyla sohbet ediyormuş.
Akşamüzeri hava kararırken evinin önünde küçük bir ateş yakıyormuş. Ateşin başında otururken kendi halkına ait şarkılar söylüyor, dans ediyormuş. Ateş sönünce evine giriyor neredeyse her akşam bir daha göremeyeceğini düşündükleri için gözyaşı döküyormuş.
Adadaki bütün kayalar bu insanın orada olmasından mutluymuş. Onu izliyor, dinliyor ve seviyorlarmış. Ama insan mutsuzmuş. Günler geçtikçe de onun mutsuzluğu artıyor, gücü azalıyormuş.
Dolunaylı bir gecede adadaki bütün kayalar insanın yeniden mutlu olması için dua etmiş. O gece, deniz çalkalanmış. Sabaha kadar deniz çekilmiş, sonra dev dalgalarla adaya geri dönmüş. İnsan o gece öyle derin uyumuş ki hiç ses duymamış. Uyandığında karşısında bir gemi varmış. Sevinçten çıldırmış.
Geminin kaptanı ve mürettebat ne olduğunu hiç anlayamamış. Deniz onları kendi yollarından çıkarmış ve bu adaya getirmiş. Adadaki bu insanın bulunmasını istemiş gibi. İnsan mutlu, gemidekiler ise şaşkın ve yorgunmuş.
Birkaç gün adada dinlenen denizciler adadaki insanı da alıp oradan uzaklaşmış. Adada insandan geriye bir ev, bir insan heykeli kalmış.
Gökten üç mutluluk duası düşmüş. Biri size, biri bize, biri de bütün insanlara…