Bilinç Altımızdaki Geçmiş Öğrenimlerimizin Beslenme Alışkanlığımıza Yansıması

Psikolojik Danışman

Verda Gülçür

Bireyin beslenme davranışında kültürün, aileden alışılagelen düzenin yanı sıra yaşadığımız duygu — durum değişiklerinde bilinç altımızda bulunan mesajlar da yeme davranışımızı büyük ölçüde etkilemektedir.

 

Kendimizi Güçsüz veya Hasta Hissettiğimizde Aşırı Yemek Yeme

 

Özellikle bizim kültürümüzde çocuklukta verilen mesaj yemek yediğimiz zaman güçlendiğimizdir. “Yemeğini ye ki güçlenesin, kocaman adam olasın büyüyesin” cümlesi yemeğini yedikten sonra kaslarımızı sıkıp ne kadar güçlü oldun denmesi, kucaklamaya çalışırken bunu başaramaz gibi görünüp ne kadar da büyüdün benim kadar güçlüsün denmesi buna birer örnektir.

 

Masum gibi görünen bu mesajlar kişi yetişkin bir birey olduğu zaman ve kendini güçsüz hissettiği zaman yemek yemesinde aşırıya kaçmasına ve yine aynı şekilde yemek yediği zaman fiziksel olarak kendini güçlü hissetmesine neden olduğundan dolayı yeme davranışını abartmasına ve sağlıksız bir bedene sahip olmasına sebebiyet vermektedir.

 

Bireyin yemek yemesi için onu hasta olmakla korkutmak da yine aynı şekilde bir sonuca sebebiyet vermektedir. “Yemeğini yemezsen doktor teyze/amca” gelecek, yemeğini yemezsen hasta olacak iyileşemeyeceksin şeklindeki mesajlar kişinin kendini yorgun hissettiğinde yorgunluğunun sebebini araştırmaksızın doğrudan kendini aşırı yemesine sevk etmesine yol açar. Hatta aşırı kilosundan dolayı bu yorgunluğa sahip olan insanlar dahi aynı davranışı tekrarlamaya devam eder.

 

Başarmak İçin veya Kendimizi Başarısız Hissettiğimiz İçin Aşırı Yemek Yeme

 

Sınavlara gireceğimiz zaman sözde “zihnimizin açılması” için yemek yemenin işe yaradığı zihniyeti “Yemeğini ye de zihnin açılsın” şeklinde bize verdikleri mesajla sınav zamanları, çalışıp bir projeyi, sunumu veya terfi almayı beklediğimiz durumlarda aşırı yemek yememize yol açar. Bunun olumlu etkileri yerine olumsuz etkilerine maruz kalırız.

 

Aşırı yemek yediğimiz için vücut kendini daha yorgun hisseder çalışma verimimiz düşer bununla birlikte bu dönemde yaşadığımız aşırı beslenme alışkanlığı da sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Yine aynı bilinçaltı öğrenimimiz kaynaklı başarısız olduğumuzda aşırı yemek yemeye sığınarak bu durumu atlatmaya çalışırız.

 

Üstelik bu durum sadece okul ve iş yaşamımızda kendimizi başarısız hissetmekle ilgili değildir. İlişkimizde kendimizi başarısız hissettiğimizde, aile, arkadaş ilişkilerimizde kendimizi başarısız hissettiğimizde de görülmektedir. Bu durumlarda da kişi kötü giden gidişat karşısında kendini yemek yemeye vermektedir çünkü kendisine fark etmeden verilen öğretilerde yemek yediği zaman daha güçlü, yemek yediği zaman daha başarılı, yemek yediği zaman daha zeki olacağı vardır.

 

Atıştırmalık Yiyecekleri Ödül Olarak Kullanma ve Sürekli Olarak Kutlama Günlerini Yemekle Özelleştirme

 

Küçüklüğümüzden başlayarak atıştırmalıkların istenilen bir davranışı sergilediğimizde verilmesi bunu ödül olarak kabullenmemizi sağlarken atıştırmalık yiyeceklerin (çikolata, cips, şeker …) gözümüzdeki değerini daha da yükseltir. Hatta bu kültürümüze o kadar bir yansımıştır ki bayramlarda dahi şeker veya çikolata ikram edilir. Biz de bu tip yiyecekleri bir ödül ve mutluluk kaynağı şeklinde koşullanarak ve bazen de bunu abartarak ideal kilo ve sağlıklı beslenme alışkanlığımızı tehlikeye sokarız.

 

Elbette ki her şeyin tadına bakmak ve arada bu tarz yiyecekleri de tatmak doğal olsa da kendimizi sürekli olarak bu şekilde ödüllendirmek veya mutlu etmek bize zarar verecektir.

 

Kutlamalarımızda da yemeğe çıkma alışkanlığı kazanmış durumdayız. Bir başarımızı kutlarken yemeğe çıkıyoruz, yıldönümlerini kutlarken yemeğe çıkıyoruz, bir dostumuzla yemekte buluşmayı tercih ediyoruz, topluca bir yere gidilecekse meyhane, yemek tarzı yerlere gitmeyi tercih ediyoruz. Hatta maalesef yas yıl dönümlerinde bile yemeği odak noktası haline getirmiş bulunmaktayız.

 

Vefat eden yakınlarımızın yıl dönümlerinde çok abartılı mevlit tabakları ikram ediyoruz. Bunları hiç yapmayacağız diye bir şey olmamakla beraber bazen değişimler hem psikolojik hem bedensel sağlığımız için iyi gelecektir.

 

Örneğin her yıldönümümüzde yemeğe çıkmak yerine maddi durumumuza göre bir seyahat yapmak, doğa yürüyüşüne çıkmak, günlük bir aktiviteye katılmak. Böylelikle ödül kaynağımız sadece yemek olmamakla birlikte bir sonraki nesil için de bunu değişikliğe uğratabiliriz.

 

Aşırı beslenmek kadar yetersiz beslenmek de ruh ve beden sağlığımızı tehdit eder. Aşırı beslenme de olduğu gibi yetersiz beslenmede de bilinçaltımıza yerleşmiş olan öğrenimlerimiz oldukça etkilidir.

 

Kişilerin Aşırı Kilolarının Sebebiyet Verdiği Görünüşün Toplum Tarafından Yadırganması

 

Kilo aldığımız zamanlarda çevremizdeki kişilerin vücut yapımızla ilgili olumsuz şekilde yorumlar yapması, yapıcı şekilde değil kırıcı şekilde eleştiride bulunması özgüvenimizi yitirmeye, kendimizi beğenmemeye yol açabilmekte bu da kendi kendimizi yetersiz beslenmeye itmemize neden olabilmektedir.

 

Kişiyi dışlayıcı, rencide edici davranışlar karşımızdaki bireyin ruhsal sağlığına önemli ölçüde tahribat verir hatta “Bulimia” (Yenilen yemekleri kusarak çıkarma) hastalığına yakalanmaya kadar gidebilmektedir.

 

Aynı şekilde bireyin çevresinde çocukluk çağından başlayarak çevresindeki insanların kilolu insanlar için sürekli olarak olumsuz yorum yapmaları bireyi bu görüntüye sahip olmaktan korkutarak hatta bireyi takıntılı hale getirerek az ve sağlıksız beslenme alışkanlığına sahip olmasına sebep olabilmektedir.

 

Kendimize Zarar Verme Amaçlı Düzenli Beslenmeyi Reddetme

 

Depresyonda olan kişiler yeme davranışını abartabileceği gibi kendilerine bilinçsiz olarak zarar verme amacıyla yeterli gıda almayı ihmal edebilmektedir.

 

Birey kendini önemsememeye başlar ve ruhsal çöküntüsü sebebiyle fiziksel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmaz.

 

Bu gibi öğrenimlerin bizi etkilediğini fark ettiğimiz andan itibaren veya diyetisyene gittiğimiz halde bir türlü bize diyetisyenimizin verdiği beslenme programına uyamıyorsak mutlaka bir psikolojik danışman/ psikolog yardımına başvurmalıyız.

 

Çocuklarımızı yetiştirirken onlara sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmak için birlikte sofraya oturmalı, her çeşit yemeği yemesini sağlamalıyız.

 

Her ne kadar ebeveynler çocuklarının yemekler konusunda seçici olduğunu söyleseler de hiçbir çocuk önünde yemek olduğu sürece açlıktan ölmemiştir.

 

Seçici olmalarına sebep olan bizleriz. Birkaç saat geç besin alan çocuk aç çocuk değildir.

 

Çocuğumuz yemeğini yemediği zaman başka bir seçenek sunmazsak ve yemiş türü yiyecekleri yemek sonrası ödül olarak sunmazsak acıktığı zaman pişirilen yemeği yemek zorunda kalacaktır. Bu davranışımız çocuğumuza yaptığımız kötülük değil, iyiliktir. Bizim de çocuğumuzla aynı şekilde beslenmemiz çok önemlidir.

 

Örneğin bir çocuğun karşısında kola içerek “çocuklar kola içmez “demek çocuğun ona karşı isteğini arttıracaktır. İlerde daha çok tüketmesine sebep olacaktır. Zararlı olduğu için yasak olan yiyecek ve içecekler bizim için de yasak olmalı ki çocuğumuz davranışımız ve söylediğimiz arasındaki tutarlılığı görsün.

 

Normal kilonun altında veya üstünde olan çocuklarımız içinse hemen bir uzman yardımı almalıyız. Bunu kendi başımıza çözerken geç kalabiliriz. Bu tür çocukların fiziksel sağlığının yanında psikolojik sağlığının da bozulması kaçınılmaz olmaktadır.

 

Çocuklar en masum varlıklar olmakla birlikte birbirlerini okul ortamında veya oyun ortamında eleştirirken acımasız olmaktadır. Bu tür eleştiriye maruz kalan çocuklar ise psikolojik olarak zarar görebilmektedirler.