Tiyatro Sanatçısı ve Çocuk Oyunu Yazarı Hatice Tezcan

Mine Avkıran Nur ve

Ferhat Atik

Uzun yıllardır Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda görev alan Tiyatro Sanatçısı Hatice Tezcan, bugünlerde bir hayli yoğun ve bir o kadar da heyecanlı.

 

Hatice Tezcan, hem yazıp hem yönettiği Uçan Bisiklet isimli tiyatro oyununu, çocuk seyircileriyle buluşturdu.

 

Yeniden çocuk oyunu yazarı ve yönetmeni olarak karşımıza çıkan Tiyatro Sanatçısı Hatice Tezcan, Uçan Bisiklet oyununun detayları başta olmak üzere, oyunun enerjik kadrosunu ve çocuk tiyatrosu hakkındaki düşüncelerini kendinden örneklerle Ailemiz Dergisi’ne anlattı.

Daha önce birçok tiyatro oyununda rol alan, çocuk oyunu yöneten, daha sonra da çocuk oyunu yazan ve yöneten bir sanatçı olarak yine seyirci karşısına çıktınız. Şimdi yeniden bu zahmetli iki görevi birden üstlendiniz. Bu kez nasıl bir oyun var sahnede? Çocukları neler bekliyor? Oyundan kısaca bahseder misiniz?

 

“Uçan Bisiklet, iki arkadaşın sıradan bir günde elektriklerin kesilmesiyle aynı düşte buluşmasını konu alıyor. Gerçek hayatın ağırlığına ve engellerine rağmen ortak bir düş kurup hayatı daha yaşanır kılmayı, paylaşmayı ve aynı zamanda izleyenlere empati kurma becerisini hatırlatmayı hedefliyoruz. Birtakım engellerden dolayı bir araya gelemeyen iki çocuk, bir düşte buluşup oyun oynuyorlar. ‘Biz neden daha önce oynamadık ki?’ sorusunu soruyor bir tanesi. Aslında birlikte oynamak bu kadar zor olmamalı.

 

Oyunun içinde geçen yazmış olduğum bir şarkı sözü, belki bu konuda biraz aydınlatıcı olabilir.”

 

“Bazen hayat zor çok zor kimileri için

Fark edilmez duyulmaz ama ordadır, oracıkta,

Kocamandır ama görülmez

Gölgesi büyük büyük üstümüzde

Bir ışık istiyoruz, bir aydınlık

Hayaller karışsın gerçeklere

Çünkü hayal varsa, hayat var

Hayal varsa hayat var.”

 

Oyunda kimler var? Provalarda oyuncularla neler yaşadınız? Bunlardan kısaca bahseder misiniz?

 

“Uçan Bisiklet oyununun yaratıcı kadrosunda, kendi alanlarında son derece başarılı ve yaratıcı bir ekip var. Dramaturg Aliye Ummanel, Sahne Tasarımı Özlem Deniz Yetkili, Koreograf Osman Ateş, Özgün Müzik Ersen Sururi, Işık Tasarımı Salih Kanatlı, Ses Tasarımı Mehmet Eseri, Fotoğraf Umut Ersoy, Afiş/Broşür Tasarımı Barış Argus, Dekor Asistanı Asya Kazafanalı ve Sahne Amiri Mehmet Demir. İdari işlerde Ülgen Çakır, Halkla ilişkilerde Ceren Kanatlı, gişede ise Kültür Sanat Memuru Erhan Kurt var.

 

Tüm bu saydığım isimler, tiyatronun kolektif bir sanat olduğunu söylüyor aslında bize. İki kişilik bir çocuk oyunun arkasında yaratıcı ve enerjik bir ekip, oyunun gerçekleşmesi ve seyirci ile paylaşılması için enerji ortaya koyuyor.

 

Oyuncular ise Açelya Bükülmez ve Ekin Karaböcek. Her ikisi de genç, yetenekli, samimiyet ve inançla oynamaya hazır iki oyuncu. Bu bahsettiğim iki anlayış, bizim için çocuk oyunu sahnelerken çok değerlidir. Uzun soluklu bu projenin başında, ekiple yaptığımız çalışmalarda izleyicilere karşı sorumluluğumuzu sık sık dile getirdik. Dolayısıyla eğlence, kahkaha, sorgulama, merak, çözüm arayışı ve empati yanı sıra bütün bu adımlarımızın samimiyetle ve inançla olması, seyirci ile kuracağımız biricik bağ açısından son derece önemlidir.

 

Birçok çocuğun belki de ilk tiyatro deneyimi yaşayacağı bir ortam yaratmanın sorumluluğunun farkındayız. Ve çocuk seyircinin karşısına çıkmanın da ayrı bir keyif olduğunu biliyoruz.

 

Açelya ve Ekin, çocuk olmayı hatırlayacak kadar genç ve o derece yüksek enerjide oyun oynayacak kadar yetenekli iki  oyuncudur; reji açısından her ikisinin de varlığı, hem bizim hem de çocuklar için avantaj.”

Oyunun sahneleneceği takvimden bahseder misiniz?

 

“Oyun, ilk kez 19. Kıbrıs Tiyatro Festivali kapsamında 24 Haziran’da sahnelendi. Ardından yapacağımız organizasyonlarla hem okulların tiyatromuza gelmeleri ve çocukların tam anlamıyla bir tiyatro deneyimi yaşamalarına olanak sağlayacağız hem de hafta sonları çocukların ebeveynleri ile birlikte izlemeleri için bir program dahilinde Uçan Bisiklet’i sahneleyeceğiz. Dediğim gibi bu, ulaşabildiğimiz kadar çok çocuğa ulaşıp paylaşmak istediğimiz özel bir proje.”

 

Bilgi ve tecrübelerinize dayanarak çocuk oyunu yazma sürecinin size göre nasıl olduğunu kısaca anlatır mısınız?

 

“Tilki ile Kirpi’den sonra Uçan Bisiklet, yazmış olduğum ikinci çocuk oyunu. Her iki oyun da yazdığım hikayelerden uyarlanmıştır. 2006’dan beri çocuk oyunları yönetmeme rağmen, çocuk hikayeleri yazıp resimlemeye başlamam, 2009 yılında oğlumun hayatımıza girmesiyle olmuştur. Bu hikayeleri, şimdi tiyatro metinlerine dönüştürüp çocuklarla paylaşmak müthiş bir duygu.

 

Oyun oynamak, benim için nefes almak gibi, hayatla baş etmek için müthiş bir güç, hayatı öğrenmek için müthiş bir fırsat. Oyunun gücünün çok farkında olan bir tiyatro sanatçısı olarak, bunu başkalarıyla paylaşmaya başladığım andan itibaren yüklendiğim sorumluluğun da farkındayım. ‘Neden?’ ve ‘Nasıl?’ soruları, sık sık kafamı kurcalıyor bir oyun sahnelemeye başladığımda. Kendim de çocukluğu hala unutmamış bir oyuncu ve yönetmen olarak çocuğun gözüyle bakmayı, çocuğun zekasıyla hareket etmeyi, o parlaklığı, enerjiyi hep göz önünde tutmaya çalışıyorum.

 

Çocuk seyirciyi çok dinamik ve dolaysız buluyorum. Çocuk seyircinin anında verdiği tepki, ortaya koyduğu beğeni ya da olumsuz eleştiri, hep atak kalmamızı sağlıyor. Üstelik çocuğun bu hissettiği tepkiyi vermesi için mutlaka alan tanımayı tercih ediyorum. Yani oyunu izlerken yüksek sesle gülmek geliyorsa içinden gülmeli, hazmedemediği bir konuda oyuncuya laf atmak istiyorsa, sözünü söyleyebilmeli…

 

Bugün her şeyin insansızlaştığı bir dünyada, tiyatronun hala insan insana, nefes nefese paylaşılan bir sanat olması ve bunun binlerce yıl süregeldiği gibi ancak ve ancak iki unsurla, yani oyuncu ve seyirci ile serüvenine devam edecek olması, son derece değerlidir ve hepimizin de bu insan odaklı paylaşıma ihtiyacı vardır.”

 

Bir tiyatro oyununda rol alan ya da tiyatro izleme kültürü edinmiş çocukların diğerlerinden farkı nelerdir sizce?

 

“Ben kendimden yola çıkarak bu soruya cevap verebilirim. Ben de Lefkoşa Belediye Tiyatrosu çocuk oyunlarını izleyerek büyüdüm. Sahnede izlediğim oyunlar sırasında hayranlıkla kala kaldığımı dün gibi hatırlıyorum. Daha sonra kapısından içeriye girip gençlik tiyatrosu çalışmalarına katıldığımda, 14 yaşında bir öğrenciydim. Ve inanır mısınız o kadar utangaçtım ki ismimi söylerken bile sesimi zor duyururdum. Bazen bir metni okumak için sıra bana geldiğinde kalbimin nasıl attığını, yüzümün nasıl kızardığını hatırlıyorum. Bütün bunlara rağmen sahneye çıkıp bir başkası olduğum zaman, içimde başka bir insanın sözünü, sesini bulduğum zaman işler değişiyordu.

 

2002 yılından itibaren ise profesyonel olarak tiyatromda çalışmaya başladım. Tiyatromuzun nasıl bir vizyon, misyon ve  sorumluluk bilinciyle çocuk oyunları yaptığını deneyimleme ve sürdürme fırsatım oldu.

 

Tiyatronun, oyunun bu gücü, bu kolektif ruhu, başka dallarda zor bulunur. Seyirci olarak da bambaşka bir deneyim sunar tiyatro çocuk seyirciye. Paylaşmak, anı yaşamak, o anda aynı duyguları hissetmek ve canlı kanlı oyuncularla devinim halinde eşsiz bir an paylaşmak.”

Tiyatro konusunda hem ebeveynlere hem de çocuklara mesajınız nedir?

 

“Belki tiyatro konusunda fırsatlarımız kısıtlı. Evet ama yetişkinin refakatine bir tiyatronun kapısından içeri girmeye ihtiyacı olan çocuklarımızı bundan mahrum bırakmayalım. Tiyatronun, oyunun gücünün farkında olalım. Sadece çocukların değil, bizim de oyundan vazgeçmediğimiz bir dünya yaratalım. Dile getirmek için, üstesinden gelmek için, başa çıkmak için oyunun, önümüzde nasıl bir yol açıldığına şaşıp kalacağız.”