Aile İlişkilerinde Kibir ve Bencillik Üzerine

Aile Danışmanı

Murat Bayar

Sağlıklı aile ilişkilerini ve aile içi huzuru tehdit eden, eşler arasındaki sevgi ve saygıyı azaltan, ebeveyn – çocuk ilişkilerinde olumsuzluklara sebebiyet veren birçok unsurdan bir tanesi de kibir ve bencilliktir.

 

Kibir ve bencillik aile ilişkilerinde uyumlu hareket etmeyi ve birlikteliği engelleyerek aile üyelerini yalnızlaştırır. Oysa sağlıklı aile ilişkileri eşlerin birlikte, uyumlu hareket edebilmelerini gerektirir.

Kibrin ve bencilliğin yer edindiği evlerde eşler birbirlerinden uzaklaşırlar. Aynı evi paylaşan iki ev arkadaşına dönüşürler.

 

Kibrin ve bencilliğin hayat bulduğu evlerde yetişen çocuklar da hangi yaşa gelmiş olurlarsa olsunlar; çocukluktan, ergenlikten, toplumumuzun ifadesiyle toyluktan kurtulamadan, yani olgun, yetişkin bir birey olamadan ömürlerini tüketirler.

 

Çocuklar arkadaşlarını küçük görmeyi, alay etmeyi, yıkıcı eleştiriyi, başarma hırsıyla haksızlık etmeyi kibirli ve bencil ebeveynlerden öğrenirler.

 

Kibrin ve bencilliğin söz sahibi olduğu evlerde yetişen çocuklar kendilerini okul arkadaşlarının, sınıf arkadaşlarının arasında da bariz bir şekilde belli ederler.

 

Ebeveynlerinden gördükleri kibirli ve bencilce davranışları arkadaşlarına uygulamaktan hiç çekinmezler. Paylaşmayı, nezaketi, insanlara değer vermeyi, zaman zaman başarısız olmayı—bunun ayıp bir şey olmadığını — çocukluklarında öğrenemeyen bireyler iş hayatlarında da oldukça zorluklar yaşamaktadırlar. Bu tür insanlar rekabet duygusunun motivasyonundan faydalanmak yerine “başarılı olmak ilk önce benim hakkım” düşüncesiyle iş arkadaşlarına da haksızlıkta bulunmaktan çekinmezler.

 

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere kibirli ve bencilce davranışlar kişiyi hangi yaşta olursa olsun henüz gelişimini tamamlayamamış bir birey gibi göstererek toplum içinde komik duruma düşürür.

 

Kibir ve bencillik, bu iki kavramı birlikte ele alıyoruz çünkü; birinin olduğu yerde diğeri de kendisini gösterir. Bu ikisi hemen her zaman birbirleriyle hareket ederler. İkisi birbirinin çok iyi arkadaşıdır. Fakat onlarla arkadaşlık bizim için hiç de iyi değildir.

 

Anadolu kültüründe kibir ve bencillik diye ifade edilen bu iki arkadaşa batı kültüründe Narsisizm ve Egoizm adı veriliyor.

 

Psikiyatri biliminde “narsist kişilik bozukluğu” adında tanımlanmış bir hastalık bulunmaktadır. Ve son yüzyılda oldukça hızlı artan bir hastalık haline gelmiştir.

 

Uzmanlar narsist davranışları olan yani kibirli ve bencil davranan herkese “narsist kişilik bozukluğu” hastası diyemeyeceğimizi ama bu kişileri “narsist” olarak tanımlayabileceğimizi belirtiyorlar.

 

Diğer bir ifadeyle söyleyecek olursak; birçok kişi narsist davranışlar gösterirken bunlardan bazıları “narsist kişilik bozukluğu” tanısına uyarlar.

 

Kibirli kişi kendisini diğer insanlardan büyük ve üstün görür, kibri ölçüsünde de bu farazi üstünlüğünü sözlerine ve davranışlarına yansıtır.

 

Bencil kişi bencilliği ölçüsünde önce kendisini veya sadece kendisini düşünür. Genellikle bencilliğin ilk aşamasında kişi önce kendisini sonra yanındaki insanları düşünür, bencilliği özümseyip davranış olarak benimsediğinde ise sadece kendisini düşünür. Genellikle başka kimseyi umursamaz.

 

Bu iki olumsuz davranış örüntüsü sağlıklı ilişkilerin başlıca düşmanlarındandır. Kibrin ve bencilliğin olduğu yerde sevgi ve saygı barınamaz yavaş yavaş kaybolup giderler. Bu davranış örüntüleri özellikle evli çiftleri zamanla hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak yorar ve yıpratır.

 

Güç mücadelesinden yoruldukları yıprandıkları için çözümü ayrılıkta bulan eşlerin sayısı hiç de az değildir.

Narsisizm ilişkilerde çatışmalara sebep olur, ilişkilerde hiç vermeden hep almayı alışkanlık haline getirir.

 

Narsisizmin mistik hikayesinde de geçtiği üzere narsistler kendilerini o kadar çok severler, kendilerine o kadar çok hayrandırlar ki kalplerinde başka birisini sevmeye yer kalmaz.

 

Narsistler kendilerini takdir ettiğiniz, övdüğünüz, alkışladığınız, önde olmalarına izin verdiğiniz, kendi haklarınızı onlara verdiğiniz ve onlarla rekabet etmediğiniz sürece ya da bütün bunları sizden daha iyi yapan birilerini bulamadıkları sürece sizinle iyi geçinirler. İlişkilerini mümkün olduğunca bu kıstaslar üzerinden yürütürler. Eğer bunları yapmaz, ihmal ederseniz ya da bunları sizden daha iyi yapan birini bulurlarsa sizinle olan ilişkilerini tekrar gözden geçirirler.

 

Kibirli ve bencil kişi başkalarının düşüncelerine ve fikirlerine saygı gösteremez, empati yaparak kendisini karşısındakinin yerine koyamaz, affedemez ve daha birçok olumlu davranışı ya hiç yapamaz ya da yapmakta çok zorlanır. “Neden saygı gösterecekmişim, önce o bana saygı duysun”, “Senin anlattıklarında bir şey mi ben daha kötüsünü yaşadım”, “Neden affedecekmişim? cezasını çeksin.” gibi sözler narsisizmin dilidir. Bunlarla birlikte narsisizmin dilinde; küçük görme, alay etme, aşağılama, kusur bulma, acımasızca eleştirme, kalp kırma da vardır. Kibirli ve bencil kişiler söz konusu olumsuz davranışlarının sebebi olarak “özgüven” kavramını ileri sürerler.

 

Kibirli ve bencil olmadıklarını özgüven sahibi olduklarını ya da kibirli ve bencil olmayı hak ettiklerini savunurlar. Aslına bakılırsa bu düşünceler daha çok özgüvensizlikle ilgilidir.

 

Özgüven kendini beğenme ve bencillikten farklıdır. Özgüven kişiyi hayata ve hayatın zorluklarına karşı motive ederken ihtiyacı olan pozitif enerjiyi başkalarından sömürmez, bizzat kişinin kendisinden alır.

 

Ailelerimizi, ilişkilerimizi, kibrin ve bencilliğin bataklığından kurtarmak ve korumak için neler yapmalı, nelere dikkat etmeliyiz?

 

Görüldüğü üzere; kibrin ve bencilliğin modern ifadesiyle narsisizm ve egoizmin sebep olduğu davranışlar hem eşler arasındaki ilişkiyi hem de ebeveyn — çocuk arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyerek; kişiler arası çatışmalara, aile içi huzursuzluklara, psikolojik olarak sağlıksız çocukların yetişmesine sebep oluyor.

 

İlk olarak konuyla ilgili farkındalık kazanmak gerekir. Büyüklük taslamak, hakkın olmadığı halde hak iddia etmek, diğer insanları küçük görmek, başkalarını kusurlu görmek, dünya benim etrafımda dönsün hissi, hemen her zaman alkışlanmak isteği, devamlı takdir edilmek ihtiyacı gibi davranışlar, düşünceler ve talepler kişinin kişisel gelişimini tamamlayamadığına, olgunlaşamadığına işaret eder.

 

Beş yaşında ki bir çocuğun arkadaşına; “Benim babam senin babanı döver” söylemiyle, kırk yaşındaki evli bir bireyin eşine; “Ben senden çok kazanıyorum, benim kararlarım uygulanacak” söylemi aynı açıdan değerlendirilmez. Farklı sonuçlar doğurur. Çocuğun söylediği söz çocuğu küçük düşürmez fakat — güya —yetişkinin söylediği söz kendisini küçük ve gülünç bir duruma düşürür.

 

Sonuç olarak bireyler konuyla ilgili farkındalık kazanabildikleri takdirde kendilerini kibirli ve bencil davranışlardan alıkoyabilirler.

 

Narsisizm ve egoizm ilişkileri bozan, yok eden bir zehir ise bu zehrin en kuvvetli panzehirlerinden bir tanesi de “Tevazu” dur. Son zamanlarda tevazunun küçük görülmeyle, hor görülmeyle eş anlamlı olduğu zannediliyor. Fakat bu çok büyük bir yanlıştır.

 

Tevazu sahibi kişi küçük düşmüş, aşağılanmış kişi değildir. Tam aksine tevazu kişiye değer katar, olgunluk katar.

Tevazu sahibi bir kişi herhangi bir işte başarılı da olsa başarısız da olsa, düşünce ve davranışlarında bir değişiklik olmaz.

 

Başarılı olduğunda bu durumu korur ve geliştirir. Başarısız olduğunda da kendisine dersler çıkartır ve önündeki işleri ona göre planlar. Başarısızlığın bir kişilik özelliği olmadığının farkındadır.

 

“Asrın vebası narsisizm illeti” adlı kitabın ortak yazarlarından Prof. Dr. Jean M. Twenge narsisizmin tedavisi olarak şükür duygusunun geliştirilmesini tavsiye ediyor. Şükretmeye odaklanın, şükür duygusu sahip olduklarınızla mutlu olmanızı sağlar.

 

Kibirlilikten ve bencillikten korunmanın bir yolu da kendimize; “Mükemmel olmak zorunda değilim, kusurlarımla birlikte varım ve buradayım” diyebilmektir. Kristin Neff; “Kendinizden memnun olmanız için başkalarından daha iyi olduğunuzu hissetmeniz gerekmez.” der.

 

Şimdi de hayalimizde iki farklı durumu canlandıralım. Birincisinde bizi mükemmel olduğumuz, kusursuz olduğumuz için seven bir eşimiz olsun, ikincisinde de bizi kusurlarımıza rağmen hatalarımızla ve kusurlarımızla seven bir eşimiz olsun. Hangisinin daha insani, daha istenen ve daha besleyici olduğunu söylemeye gerek var mı? Öyleyse biz de başta eşimizi ve çevremizdeki insanları hatalarıyla, kusurlarıyla, eksiklikleriyle birlikte bir bütün olarak sevmeliyiz. Bunu yapabilirsek üstünlük mücadelesi, önde olma mücadelesi, güç mücadelesi vermemize gerek kalmaz.

 

Ayrıca “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına da yapma” düsturunu benimseyen, bu düşünceyle hareket edenlerde de kibirli ve bencilce davranışlardan uzak dururlar.

 

Farklılıklarını üstünlük olarak gören insanlar kibrin ve bencilliğin tuzağına düşme tehlikesi içindedirler. Farklılıklarımıza odaklanmak yerine benzerliklerimize odaklanmak tevazuyu teşvik eder.

 

Kendimizi kibirden ve bencillikten arındırdığımız zaman aile hayatımızın, aile ve sosyal ilişkilerimizin ve hatta insanlığımızın kalitesi açık bir şekilde artacaktır.

 

İnsanlardan bir insan olabilmek dileğiyle….