Geleceğimiz Çocuklarımız

Yoga ve Mandala Eğitmeni

Ferdiye Yurdakul

Geleceğimiz Çocuklarımız

 

Çocuk Hakları Günü

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 20 Kasım 1959 senesinde Çocuk Hakları Bildirgesini; ayrıca 20 Kasım 1989’da çocuk haklarına dair sözleşmeyi kabul etmiştir. “Çocuk Hakları Günü” 1990 yılından bu yana kutlamaktadır. Çocuk haklarına dair sözleşmenin temel ilkeleri, toplumda çocuklar arasında ayrım gözetmeme, yaşama ve gelişimleri için uygun çevrenin sağlanması ve her durumda çocuğun yüksek yararının korunmasıdır.

Atatürk’ün “Çocuklar, her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır.” sözü, adeta Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin özünü oluşturmaktadır. Çocukları etkileyebilecek her kararda, çocuğun üstün yararının korunması yönünde kararlar verilmeli ve her zaman için onların üstün yararına öncelik tanınmalıdır. Dünyada devam eden savaşlardan, göç sorunlarından etkilenen ve maddi imkânsızlıklar nedeniyle çalışmaya itilen çocuklar da bu haklar kapsamında korunmalıdır. Her vatandaşın toplumda çocukların korunması için üzerine düşeni yapması adına, Çocuk Hakları Günü’nün hatırlanması daha da önem kazanmaktadır.

 

En Masum Öğretmenlerimiz

“Çocuklar bizim en masum öğretmenlerimizdir.”

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, 1989 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle birlikte çocuk haklarının yasalarca tanınmasının kutlandığı gündür.

Çocuk Hakları Sözleşmesi, 197 ülkenin onayı ile insan haklarına ilişkin sözleşmeler içinde “en fazla imza atılmış” insan hakları belgesi olma özelliğini taşımaktadır.  Ancak bugün, hakları yasalarca tanınmış olmasına rağmen ne yazık ki birçok çocuğumuzun yaşam koşullarında iyileşmeden öte gerileme yaşanmakta, alınan kararlar yalnızca uluslararası bir metnin satırları arasında sıkışıp kalmaktadır.

Çocukların hassas yapıları itibariyle özel ilgiye ihtiyaç duymaları, onları maruz kalabilecekleri zorluklara karşı savunmasız bırakmaktadır. Bu zorluklara ebeveyn kaybının dahil olduğu durumlardaysa, söz konusu hassasiyet oranı daha da artmaktadır. Tüm bu faktörlerin çocuğun gelişiminde ve hayatının ilerleyen safhalarında fiziksel ve psikolojik sorunlara zemin hazırlaması da kaçınılmazdır.

Çocukların fiziksel ve psikolojik gelişiminde en önemli etken aile müessesesidir. Ailede yaşanacak olası problemlerin aile danışmanları aracılığıyla çözüme kavuşturulması en çok da çocukların kazanımını sağlayacaktır. Devletin boşanma söz konusu olduğunda evlilik birliğinin ihyası için çiftleri aile danışmanlığına yönlendirerek çözüm aramayı şart olarak kabul etmesi ve bu kapsamda düzenleme yapması, evlilik birliğinin korunması açısından gereklidir.

 

Kaynaklar:

https://yetimvakfi.org.tr/20-kasim-dunya-cocuk-haklari-gunu-2020-tr-234.html

 

 

BİR BEBEĞİN ADAM OLMASI

 

“Büyümek” nedir? Büyümek için neler gereklidir? Bir fidanın ağaç olmasıyla bir bebeğin adam olması arasında fark var mıdır?

Yeni ekilen bir fidanın üstüne titrenir. O fidan, gün gelecek büyüyecek ve kocaman bir ağaç olacak. Bu düşüncenin ülkesi, milleti, dini yoktur. Dünyanın her yerinde, herkes için aynıdır. Fidan, dikilir, sulanır ve iyi dileklerle büyümesi beklenir. Topraktaki mineraller, güneş ve su yardımıyla fidan, her geçen gün büyür. Önceleri, çok cılızdır. Sevimsiz, her an kırılacak, en taze kısmından sanki topağa kendini bırakacak gibi görünür. Onun için ilk günle sonraki günler arasında inanılmaz fark olur. Gün devrilip de yeni gün geldiğinde güneş, su, toprak üçlüsü, onun için altın değerinde kabul edilir. Günden güne boynu düzelir, yapraklarının rengi koyulaşır, gövdesi kalınlaşır. Dimdik göğe doğru kendini bırakır. Onu hasara uğratmaya, büyümesini engellemeye çalışan düşmanları olsa da bir kez güçlendikten sonra cılızlığa, güçsüzlüğe dönüş olanaksızlaşır. Bu, onun için iyi bir özellik… Zaman geçtikçe boyu daha da uzar, göğe doğru gitmek için daha da istekli durur, bazen olduğu yerde sayar; böylece dinlenir, belki meyvesi olur, belki de olmaz, bulunduğu yere göre şekil alır, rengini bulur ve kendini oranın hakimi ilan eder. Toprağa sıkı sıkıya sarılıp orada kökleşir. “Ben de varım. Dimdik ayaktayım.” der. Ve bir fidanın ağaç olma serüveni burada biter. Peki ya biz, ağaç gibi olmayı, onun gibi büyümeyi nasıl deneyimliyoruz?

 

Yaşama Büyümek İçin Tutunuyoruz

Bizler de bebekken tutunuyoruz. Yaşamda kalıp da büyüyebilmek için önce annemize; sonra da bize yaşam verecek, bizi büyütecek tüm besinlere, ihtiyaç duyduğumuz insanlara tutunuyoruz. Böylece, yaşama doğru uzanıyoruz ve dolayısıyla da uzuyoruz. Aklımız fikrimiz göğe doğru uzamak. Yere doğru büyüyen bir insan gördünüz mü ömrü hayatınızda? Görmediniz tabii ki. Göremezsiniz de. Yaşamak, göğe doğru olur. Hep yukarıya doğru. Köklerimiz; annemiz, babamız, büyük büyük annelerimiz ve babalarımız, bizi sıkı sıkıya dünya toprağına bağlı kılanlar. Doğuyoruz, büyüyoruz, iş alıyoruz, evleniyoruz, ev sahibi, araba sahibi oluyoruz, çocuklarımız oluyor ve biz, kökleşiyoruz. Her kök, kendini güçlülüğüyle belli eden farklı özelliklerdeki damarlardan oluşuyor. Bu damarların içi kanla, canla dopdolu. Bizi biz yapan ne varsa; onlarla kuşatılmışız. Biz, onlarla varız. Köklerimizden birine bir şey olsa; yerle bağlantımızın kopacağını düşünür, bu dünyadan gitme riski karşısında korku ve endişeyle çevreleniriz. Biz, kökleştikçe daha da genişliyor alanımız. Başımız, her zaman dik.

 

Yavru Ağaç Misali

Biz de yavru ağaç gibi göklere doğru, başarılara doğru büyüdükçe büyüyoruz. Güçlendiğimiz zaman, bedenimiz, ruhumuz, dengede ve sarsılmaz bir kuvvetle kendimizin izin verdiği kadar risk alabilen, doğruyu ararken bazen de hataya düşebilen, sevgiyi öğrenmek için acıyı yaşayan ve yaşatan, başarmak için var gücüyle çalışan, ayakta duran, yaşamı tatmak için başkalarına da ışık tutan, onlara şans veren, şansı nasıl elde edecekleri konusunda onlarla kendi deneyimlerini paylaşan insanlar haline geliyoruz. Belli bir yere geldiğimizde durup da dinleniyoruz. Kendimizi de dinliyoruz. Bu dinlenmeler ve kendimizi dinlemeler, bizi önce küçültüyor. Çünkü, kocaman bir iç dünyamız olduğunu ancak ve ancak o zaman anlıyoruz. Sonra, bir bakıyoruz ki bu iç dünyanın içinden büyüyerek yukarıya doğru fışkırıyoruz. Bilgi yüklü, duygu odaklı, insan merkezli oluyoruz. Kendimizi keşfettikçe ve kendimizi dönüştürdükçe çevremizdekilere de katkıda bulunuyoruz. Seneler sonra bu yolculukta, fidanın ağaç olmasıyla bizim adam olmamız arasında pek farkın olmadığını da böylece anlıyoruz. ( Ben’i Hatırla kitabımdan)

 

11 – 13 YAŞ GRUBU YOGA SEANSI

Giriş Bölümü: Çocuğunuzu selamlayın. Onu matının üzerine bağdaş kurmaya davet edin. Nasıl olduğunu sorun. Bağdaş kurun ve oturun. Başparmağınızı ve işaret parmağınızı birleştirin. Dizlerinizin üzerine koyun. Burnunuzdan derin bir nefes alın. Bu nefesi verirken gırtlağınızdan arı gibi ses çıkarın. Arı nefesini beş kez tekrarlayın. Bu nefesle matlarınızın üzerinde oldukça sakinleştiniz.

Isınma: Isınma hareketlerini yapmak için çocuğunuzu yavaşça ayağa kaldırdın. Biraz yanlara, öne ve geriye doğru uzama hareketleri yapın. Kaslarınızı uzatırken ısındınız.

Oyun: Çocuğunuzun olduğu alanda bir sihir olduğunu ve kendisini istediği bir hayvan ( kedi, köpek, kobra, çekirge, kelebek, inek, balık, kartal…) rolüne girip o hayvan gibi davranabileceğini söyleyin. Bu sihirli oyunu bir müddet oynayın. Böylece, daha da ısındınız ve kendinizi daha zinde, daha güçlü hissetiniz.

Gelişme Bölümü: Çocuğunuza en yakın arkadaşının evinin bahçesinde küçük bir parti verildiğini hayal etmesini isteyin. Bu bahçede, önce daireler çizip etrafı hareket ederek tanıyın. (daire hareketi ) Sonra, birbirinize vurmadan üçgenler çizmeye başlayın.           ( üçgen hareketi ) Sonra, sırayla yay olun. ( yay duruşu ) Renkli tekerlekler olup daha da neşelenin. ( tekerlek duruşu) Kısa bir süre sonra ( uçan yogi ) olun. Bahçedeki su fıskiyesini fark ederek yanına gidin ve yüzünüze biraz su çarpın. ( su fıskiyesi)

Sonuç Bölümü: Çocuğunuzdan matını birleştirmesini ve sizinle çember oluşturup matına oturmasını söyleyin. Birbirinize sırtınızı dönün ve birbirinizin omuzlarına masaj yapın. Grup masajıyla dinlenmiş oldunuz. Sonrasında, çocuğunuza olduğu yere uzanmasını ve gözlerini kapatmasını söyleyin. Belli bir süre sonra, onu şavasanadan kaldırın. Ona ayaklarını kendisine doğru çekmesini,  ayaklarına sarılmasını, sağa sola sallanmasını söyleyin. Çocuğunuza teşekkür edin. Sonra da o, size teşekkür etsin.