Eğitim Uzmanı ve Danışmanı Hunat Ayşe Öztoprak
Çocuğunuz okulda başarısız mı? Yoga yapmadığındandır!
Micheline Flak 1975 yılında kendi yoga pratiğini sınıfa taşıyarak, yoganın eğitime dahil edilmesine yönelik ilk adımı atmış oldu. Avrupa’da başlayan bu girişimi çok kısa bir zaman sonra Amerika takip etti ve bakıldığında yoga, 40 seneden fazla bir süredir eğitim müfredatlarında yerini almış oldu. Türkiye ve Kıbrıs söz konusu olduğunda biz bu değişimin neresinde duruyoruz? Çocuk Yoga’sının halen sadece bir okul sonrası etkinlik olduğunu mu düşünüyoruz?
Dünyada uygulanan eğitim akımları ve çocukların karşı karşıya kaldıkları stres seviyeleri ele alındığında yoganın eğitimdeki rolüne başka açılardan bakmak mümkün. Çocuklarımızın yaşadığı zorluklar, çatışmalar ve dikkat dağıtıcı etkenler göz önünde bulundurulduğunda yoganın eğitime katkısının ne denli önemli olduğunu anlayabiliriz.
Okul sistemleri çocuklarımızın tüm kişiliklerinin büyümesine fırsat tanımıyor ve biz öğretmenler öğrencilerimize okul dışı destek sağlamaksızın beyinlerini birçok bilgiyle dolduruyoruz. Kanımca çocuklarımızın bütün olarak ele alınması ve bilime danışılması şart. Hormonların ve bezlerin kontrolünde bulunan rasyonalite, duygusal yapı, yaratıcı dışavurum ile çocuk psikolojinin büyüme üzerindeki etkisi birlikte değerlendirilmeli.
Beynin her iki yarıküresini dengeleme
Beynimizde farklı işlevler gören iki yarım küre bulunmakta. Sol yarıküre doğrusal, mantıksal ve entelektüel fonksiyonlara sahipken sağ yarıküre sanatsal, yaratıcı ve sezgisel fonksiyonlar barındırıyor. Günümüz eğitim sistemlerine baktığımızda ise her iki yarıkürenin aynı oranda geliştirildiğini söyleyemeyiz. Oku – ezberle – sınava gir ve not al üzerine yapılandırılmış bir eğitim sistemindeyken bu döngüyü devamlı tekrarlarken buluyor öğrenci kendisini. Öğretilen konular genel olarak doğrusal yapıya sahip olan matematik, tarih, fizik, coğrafya gibi dersler. Öbür yandan sunulan müzik, resim, drama gibi dersler yaratıcı yönü desteklemek amacıyla programda yer alıyor, ancak karşılaştırıldığında mantıksal derslerin sanatsal derslere oranla daha çok olduğunu görmek mümkün.
Tüm beyni geliştirmek
Aklımızı geliştirmenin tek yolunun beynimiz olduğunu varsayıyoruz. Yoga açısından ele alındığında ise aklımız dört farklı bileşenden oluşuyor; Manas, Buddhi, Chitta ve Ahamkara. Manas rasyonelleştirme, bir konu hakkında düşünmek anlamına gelir. Buddhi aklı temsil eder ve Chitta izlenimlerin saklandığı bilinç düzeyidir. Ahamkara ise egonun kendisidir. Eğitim sistemlerine bakıldığında zihnin sadece bir yönünün beslendiği görülür; Buddhi. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmek için kullandığımız Manas, bilginin deneyim veya anı olarak saklanmasını sağlayan Chitta veya egoyu ele alan Ahamkara yaygın olarak uygulanan eğitim sistemlerinde yer almıyor. Biz Buddhi’yi olabildiğince bilgi ile depoluyoruz ve bu nedenle birikimimizi tüm eğitimimize rağmen yaşamımıza yaratıcı ve yapıcı bir şekilde uygulayamıyoruz. Karar vermemiz gerektiğinde doğruyu ve yanlışı biliyor olsak bile ikileme düşüyoruz. Eğitimciler ve ebeveynler olarak egoyu zaten çok kale almıyor, çocuklarımızın doğasına yönelik kendimizi eğitmiyoruz. Her birimiz kendi kişisel ideolojilerimizi empoze etmeden çocuklarımızın kendilerini tanımalarına, potansiyellerini kullanmalarına, kişiliklerini geliştirmelerine yardımcı olmalıyız. Buradan ortaya çıkan, sorunun sadece eğitime dayandırılmaması gerektiği, ebeveynler de bu denklemin bir parçası. Ebeveynlik eğitimi almıyoruz.
Doğru eğitim, çocukların kendi zihinsel becerileri ile sezgisel yeteneklerini kullanmalarını sağlayan, korkularının üstesinden gelmelerine yardımcı olan, engelleri kendi başlarına aşmalarına izin veren, psikolojik baskıların üstesinden gelebilmelerini destekleyen eğitimdir.
Sınıfta yoga
Yapılan araştırmalar öğrenmeye karşı blokajlarımızın olduğunu gösteriyor ve bu engellerin kaldırılmasına yönelik adımların atılması yoga ile mümkün. Farkındalık sağlandığı taktirde öğrenme gerçekleşecektir. Derse başlarken ve bitirirken uygulanacak iki yoga duruşu ve bir nefes çalışması inanılmaz değişimin başlangıcı olacaktır. Bir öğrencinin gün boyu sekiz saat ders gördüğünü düşünürsek sınıfta uygulanan yoga pratiğinin yarattığı fark, öğrencinin performansında, davranışlarında, hafızasında, yaratıcılığında, katılımında, alışkanlıklarında, iradesinde belirgin bir şekilde kendini gösterecektir. Yoga yapan çocuklar öğrenmeye açık olurlar. Ek olarak fonda çalınan hafif bir müzik bilinçaltının rahatlamasına ve odaklanmasına imkan sağlayacaktır.
Farkındalık sağlamak ve uyum yaratmak
Öğretmenlerin ders anlatımında eksik olan ‘farkındalık’ unsuru, öğrencilerin mekanik olarak, dersi anlamadan not tutmalarına yol açar. Çocukların konuyu anlayıp anlamadıklarına yeterince önem vermeyen öğretmenin bu tutumu öğrenciler tarafından rahatlıkla algılanır ve öğretmen ile öğrenci arasında bir ayrılık oluşur. Henüz kişiliği gelişmemiş olan öğrenci için bu boşluk önemli bir bileşen haline dönüşür. Halbuki basit konsantrasyon yöntemlerinin kullanılması ile farkındalık ve uyum sağlamak mümkün. Sınıfta yoga uygulamalarının sadece nefes ve yoga duruşlarından ibaret olduğu kanısına varılmasın. Konuşma bir eğitim aracıdır ve dikkatli kullanılması gerekir. Öğretmen ne zaman konuşacağı ne zaman sessiz kalacağı hususunda farkındalık geliştirmelidir. Öğrencinin duyduklarını özümsemesi için sessizlik de bir eğitim aracı olarak kullanılmalıdır. 10 dakikalık bir ders anlatımın ardından üç dakikalık bir mola veya beş dakikalık bir anlatımının ardından bir dakikalık bir mola verilebilir. Molalar esnasında çocukların nefeslerine odaklanmaları istenebilir. Yaklaşık 15 nefes alış verişi bir dakikaya tekamül eder ve bu süre içerisinde öğrenciler yeni duydukları bilgileri pasif olarak görselleştirme imkanı bulur. Öğretmenler öğrencileri ile uyum yakalamalıdır.